26 Şubat 2010 Cuma

Biri Başarı Mı Dedi?

Kabus dolu akşamları çok yaşadık ülke sporunda. Hadi sporunda demeyelim, futbolunda. Çoğu zaman arka arkaya alınan sonuçlar, Taksim Meydanı'nda yapılması beklenen kutlamaların yerine, rüzgarın uğultusunun dahi duyulabileceği sessizliklere neden oldu.

Suç kimde, nerede, bunu tartışmak yeterince yersizken, bir de kabus gibi o "bari onlar da elensin de, neşemizi bulalım" zihniyeti alır başını gider bu tip durumlarda.
Kabus dolu akşamlar, kabus zihniyetlerin ürünüyken, çoğu zaman bu tip hastalıklı düşüncelere de gebe.
25 Şubat akşamı, her açıdan dramatik oldu. Gerçi dramanın yanı sıra trajedik oldu da diyebiliriz. Trajedilerde, sondan kaçamaz kahramanlarımız, malumdur. Hikaye başında neye sürüklenirse, sonda onu görür, kaçamaz. Dün iki kahramanımız da trajedik bir akşam yaşadı demek, çok daha yerindedir kanımca.
Trajedinin kaynakları nedir? Gelin sıralayalım:
  1. İki takımın da aptal transfer politikaları. Fenerbahçenin lüzumsuz inadı dolayısıyla alınmayan defans oyuncusu, Galatasarayın "yıldız oyuncu transferi politikası" dolayısıyla forvetsiz kalması...İki takım da dün komik ortasahalarla çıktılar. Biri transfer politikası mı dedi?
  2. Galatasaray sağlık ekibi. Sene başından beri sakat iyileştiremeyen, sağlıklı adamları futboldan eden, 2 haftaların 5 ay, 3 günlerin 6 haftalara tekabül ettiği bir sağlık ekibi düşünün. "3 kulvar" denilen mücadele alanları için, sürekli rotasyon yapmanız gerekir. gelin görün ki, rotasyon için de adama ihtiyacınız vardır. Adam olmayınca rotasyonu neyle yapacaksın, değil mi?
  3. Marul yetiştirilebilen bir futbol sahası. Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu stadyumu, Türkiye'nin en kötü zeminlerinden birine sahip malum. Eloğlu bunu avantaja çevirir (bkz:Rusya, Danimarka vs...), bizim kötü sahalarımız bize vurur.
Transfer politikası, saha durumu, sağlık ekibi...Biri başarı mı dedi?

8 Şubat 2010 Pazartesi

Biraz Fm'ye Mi Döndük Ne?

Jerome Rothen*, Robert Vittek*, James Troisi, Mohamed Shawky, Lucien Aubey, Elrio Van Heerden*, Andre Santos, Kader Keita, Elano, Jo, Gio, Pablo Batalla, Ariza Makukula*, Julio Cesar, Roland Linz, Tevfik Köse*, Jaycee Okwunwanne, Darius Vassell*, Jurica Vranjes*, Koffi, Josh Simpson*, Thierry Tazemeta, Joseph Desire Job*, Nourdin Boukhari*


İşte bu senenin müthiş transferleri. Yıldızlı olanlar, takımları için çok üst düzey futbolculardır nazarımda. Hani kalitesizdi bu lig?

Beyler Sakin!


Nicedir yazamadık bir şeyler bloga. "Artık yazmanın zamanı geldi" dedim Frank Rijkaard'ın basın toplantısını izleyince.

Kıvırcık, sevimli, ciddi, aynı zamanda güleç bir adam olarak gözükmüştü gözüme Frank. Ancak gelin görün ki, sonunda medya onu da çıldırttı.
0-0'lık Kayserispor maçı sonrası, Frank Rijkaard çok sinirliydi. Bilemem artık, oyunculara mı yoksa genel performansa mı...Tabii ki performans düzelir, tabii ki sakatlar döner. Ancak Galatasaray'da farklı bir şey var.
Ritm bozuldu sanki. Takır takır pas yapan, yapamazsa sağdan sola soldan sağa ani yön değiştiren, hiç olmadı Keita veya Arda ile kanat kullanan takımın yerine, yalnızca baskı yapabilen, bol pas hatalı, maç boyu 4-5 pozisyona giren bir takım geldi.
Ha şimdi sorarsanız "Kayseri'den alınan puan iyi değil mi?" diye, tabii ki iyi derim. Baros, Kewell, Sabri, Hakan Balta, Gökhan Zan sakatken, Arda pek bir formsuz, Keita yeni gelmiş ve badisini (Nonda) kaybetmişken, Giovani henüz vermesi gereken bir 10 kiloya (abarttım) sahipken, ligin en feci takımlarından birinden 1 puan çalınmış deplasmanda. çok mu kötü. Kağıt üstünde nefis.
Asıl sorun ise, hem bireysel hem de takım olarak yaklaşık 3-4 haftadır oyunun kötü olması. Çok önemli virajlara girecek Galatasaray. Tamam, belki kendisiyle aynı durumdaki, hatta daha kötü durumdaki Atl. Madrid ile oynayacak, belki bir Ankaraspor dinlencesi var önünde...Ancak toparlanması gereken işler, düzelmesi gereken şeyler var.
Öncelikle taraftar; Elano Blumer'den artık lütfen kimse çalım atıp, inanılmaz hareketler yapmasını falan beklemesin. Bildiğimiz 10 Numara Brezilya'lı değil bu adam. Lütfen kimse Arda'nın her çalımında "ouuuuv" demesin. Artık bu çalımlar takıma zarar vermeye başladı. Çok açık. Lütfen Gio'yu değerlendirmeye ve "fos abi bu adam, öf yaa" demeye bu kadar erken başlamasın. 2 yıldır düzgün futbol oynamayan birisi bu arkadaş. Ve lütfen artık kimse Leo Franco'ya iyi kaleci demesin (bu kişisel bişey).
Bunlar taraftarın düzeltmesi gerekenler. Aksi takdirde biz Frank'i daha çook mutsuz görürürüz.

Bir de medya var tabii. Onu da es geçemeyiz. Rijkaard'ı sinirlendiren şu soruydu: "Takımın durumu gittikçe kötüleşiyor, bunun farkında mısınız?" (buna benzer bir şey)
Yok abisi nereden bilecek Frank. Hayır, soruda hem alay var, hem yerme, hem de iğneleme. Frank Rijkaard da sinirlendi doğal olarak. Zaten söyledikleri yanlış çeviriliyor boyuna. Adam ne diyeceğini şaşar be. Toplantıyı da bir hışımla terk etti bunların bir getirisi olarak.
Galatasaray'ın kötü durumda olduğuna ben de katılıyorum, ancak bunda suç yalnızca futbolcuların ve sağlık kurulunun. Futbolculardaki konsantrasyon problemi çözülürse tekrar olumlu olacaktır her şey...