7 Mayıs 2010 Cuma

Totti ve Barış


İtalya Kupası finalindesiniz... Oyuna sonradan giriyorsunuz, ama farkı yok, 1-0 geridesiniz ve tek amaç, maç sonuna kadar golü kovalamak. Rakibiniz, ligde son haftalara girilirken önünüzde, ezeli rakibinize karşı sizinle dalga geçer gibi bir galibiyet almış geçtiğimiz lig maçında... Kaptansınız, sonuna kadar savaşmasını öğütlemeniz gereken bir takım var sahada. Evet, ucunda bir kupa var belki, ama sadece bu değil. Son 3-4 sezonda, ligdeki hiçbir takımı umursamadan, rahat rahat şampiyon olan, artık en büyük handikapı olan Şampiyonlar Ligi başarısızlığını da aşmış bir takım var karşınızda. Bu maçı kazanan sadece kupayı değil, aynı zamanda moral üstünlüğünü de alıp götürecek.

Evet... Durum 1-0... Kaptansınız, oyuna giriyorsunuz. 1-0'a rağmen oldukça rahat savunma yapan, güzel hareketleri sizi sinirlendiren oyunculardan kurulu bir takıma karşı bir geridönüş yapmanız gerekmekte. Peki siz ne yapıyorsunuz?

Son şansınızı kullanıyor takımınız... Hataya yer yok yani. 1-0 önde giriyorsunuz son saniyelere ve saçma bir golle, durum tam 92'de 1-1 oluyor. Sene boyunca bir ilk 11, bir tribün, kafanız allak bullak olmuş. Takım zaten eleştirilmekte sürekli... Sezon belki orada bitti tüm takım için... Herkes olayın şokunu yaşarken siz ne yapıyorsunuz?

Biri Francesco Totti... Roma'nın bayrak adamı, büyük kaptanı, her şeyi. "Keşke Materazzi'yi de öyle yakalasaydı" diyenler oldu, "İyi yaptı, artist herif, sinirimi bozmuştu benim bile..." diyenler oldu. Açıkçası pek inanamadım bunu söyleyenlere. Zira...

Diğeri Barış Özbek... Galatasaray'ın Rot-Weiss Essen'den beklenmedik bir scouting örneği göstererek kadrosuna kattığı adam. Bu sene çok fazla eleştirilen, sadece oyunu değil, söyledikleri, giyindiği elbiseler vs... her şeyi ile eleştirilen adam... "Galatasaray'da işi yok, yollansın" diyenler oldu, "Kasap, futbol hayatını bitirecekti neredeyse adamın" diyenler oldu... Evet, artık inandım.

İkiyüzlüyüz çok. Terbiyesizlik aynı, kişiler farklı. Kişiye göre mi değişti tepkimiz? Çok ikiyüzlüyüz çok...