15 Haziran 2010 Salı

Çok Şey Mi İstiyoruz?



İlk maçların tamamlanmasına yalnızca 1 gün ve birkaç dakika sonra başlayacak olan Brezilya-Kuzey Kore maçını saymazsak 3 maç var. E ama gol yok?!

Çok şey mi istiyoruz diye sormak, hatta bağırmak geliyor içimden balkona çıkıp. Dünya Kupası'na 4 senede bir gelen şölen olarak bakan biz futbolseverlerin istediği tek şey güzel futbol. Tamam, bol gol olsun demiyoruz da, 13 maçta 20 golü bıraksan Luis Suarez de atardı Ajax'ta (milli takımda pozisyona giremedi o ayrı).

Hakikaten büyük sorun var. Her zaman bol gol demek değildir güzel oyun. Her zaman maçlar 3-2, 4-4 gibi absürd skorlarla bitmez tabii ki, zaten biz de bunu istemiyoruz. Bizim istediğimiz, sahada önce savunmayı düşünen değil, golü düşünen takımlar görmek. Gruptan çıkmak için "catenaccio" yapmayan, tamam belki total futbol da yapmayan ama, daha çok golü düşünen takımlar istiyoruz. Yıldızlarını kullanabilen, yeni yıldızlar çıkaran teknik direktörler... Başarılı olmak hedefinin korku değil, hırs yaratmasını istiyoruz biz futbolseverler...

Beklediğimiz gibi futbol oynayan, maç öncesinde "off oğlum sağda x, solda y, ortada z of of of" dedirtip keyifle ekran başına geçirdikten 5 dakika sonra "zap" yapmak zorunda bırakmayan dünya devleri istiyoruz...

Yapabildiklerinin fazlasını yapmaya çalışan, sempatik gelen, "valla bunlar da iyiymiş", "arap iyi arap" ya da "vay anasını" dedirtecek sürpriz adayı takımlar istiyoruz...

Söyleyin Güney Afrika'dakiler, çok şey mi istiyoruz?

Souleymanou-Kameni



Japonya-Kamerun maçı hakkında hakikaten yazılacak bir şey yok. Sadece Kamerun'un beklenenden çok daha deorganize olduğunu söyleyebilirim.

Benim değinmek istediğim konu çok daha farklı. Denizlispor'da saçma sapan hatalarıyla tanıdığımız, ardından Kayserispor'a geçen ve bu sene birçok "nükleer" hata yapan Souleymanou, nasıl ve ne neden olur ki birinci kaleci olur?



Tabii ki yerme ya da küçümseme amacım yok, Souleymanou'nun da refleksleri iyi mesela. E ama be Le Guen, elinde La Liga'nın en iyi 5 kalecisinden biri var, Kameni'yi nasıl oynatmazsın? Kat'iyen aklım almadı bu tercihi. Sanırım pek mantıklı bir açıklaması da yok... Ha tabii bir de yedek kulübesinden oyuna giren Achille Emana olayı var. Kameni'yi yedek bırakan, onu niye bırakmasın değil mi? Kamerun'un işi çok zor, önce içeride bazı şeylerin oturması, tercihlerin kesinleşmesi lazım sanırım...

İtalya-Paraguay



Öncelikle şunu söylemeliyim ki, ben bu kadar basiretsiz dünya kupası beklemiyordum. Kimsenin gol atmaya niyetinin olmadığı sözde dünyanın en büyük futbol organizasyonunun belki de daha turnuva başında "savunma yapacaklar" dedirten tek takımı olan İtalya, Conmebol elemelerinin Şili ile birlikte en dikkat çekici takımı Paraguay'la karşılaştı 14 Haziran'ın kapanışında.

Feci bir yağmur vardı, saha da çok kaygandı, onu baştan kabul etmek lazım. Ama o kuraklıkta gelen yağmur kimseyi heyecanlandırmamış, sevindirmemiş olacak ki, ruhsuz futbol yine sahadaydı.

Beklediğimden çok daha katı ve sağlam çıktı Paraguay. Ama durdurmayı çok düşününce, ilerideki Valdez ve Barrios'a, ki hakikaten kağıt üzerinde bayağı korkutucu bir ikili, bir türlü top götüremediler. İlginç bir gol geldi oyun kilitlenmişken Alcaraz'dan. Cannavaro'nun üzerine, Chiellini'nin omzuna basarak yükseldi, kafayı vurdu, Lippi'yi korkuttu.

Her ne kadar ilk yarıyı önde kapamış, gole kadar da çok pozisyon vermemiş olsa da, Paraguay'ın sadece "taş gibi takım" olduğunu söyleyebilirim. Bundan daha ileriye gidip iyi takım, zevk veren takım demek abes olur. Gerçi karşınızda İtalya varken nasıl zevk veren futbol oynayacaksınız değil mi?



İaquinta'yı sol sanatta oynatmanın mantığını çözemesem de, "madem sol ve sağ tarafta ikincil forvet oynatacaktın, niye di Natale'yi oynatmadın?" diye sorup dursam da, Lippi'ye saygı duydum yine de. Hiç değilse yanlışından dönüp, Camoranesi ve di Natale'yi aldı sonradan oyuna da, o zamana kadar hiç pozisyon bulamayan İtalya kendine geldi. Gol tabii ki klasik olarak duran toptan oldu. Justo Villar'ın poşet misali havada süzülüp boşa çıkması da yine Jabulani'ye bağlanacaksa, bir çift lafım olur söyleyeyim; HADİ BE ORADAN! (be yerine opsiyonel olarak lan da kullanılabilir)

Son paragrafı bence Mesut Özil'den sonraki, turnuvanın şu ana kadarki en iyi bireysel performansına ayırmak lazım. Pepe, hakikaten durmak bilmedi. Bir ara hem sağ defans hem sol defansta aynı anda oynadığını düşünmedim değil. Hakikaten her şeyi yaptı, yüreğiyle oynadı adam. Helal olsun.

Beraberlik, zevksiz futbol, topoun oyunda kaldığı 64 dakika boyunca yalnızca kaleye giden 6 şut... Bu kupada bir şeyler eksik ama... Dur bakalım.